Gerçek varlıkların tokenlaştırılması, gelişmiş likidite, şeffaflık ve kısmi sahiplik yoluyla yatırım stratejilerinde devrim yaratmayı vaat ediyor. Küresel yatırım yönetimi firması VanEck’in CEO’su Jan van Eck, kısa bir süre önce bu yenilikçi sürecin önündeki başlıca zorluklara ilişkin düşüncelerini paylaştı.
Tokenleştirmenin önündeki engeller
Gayrimenkul, sanat veya emtia gibi varlıkların tokenlaştırılması, yatırım yöntemlerini kökten dönüştürebilir. Ancak bu potansiyelin tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi için iki büyük engelin aşılması gerekiyor.
İlk büyük zorluk likiditedir. Temel soru, gerekli likiditeyi kimin sağlayacağıdır. Teorik olarak tokenizasyon, bir varlığa ilişkin hakların blok zinciri üzerinde dijital bir tokena dönüştürülmesini sağlar, ancak bir alıcı ve bir satıcının varlığı yeterli değildir. Sofistike ve kârlı piyasa yapıcı mekanizmalar gerektiren bir piyasa oluşturulmalı ve sürdürülmelidir. Bu durum, özellikle değer biçilmesi zor varlıklar için bu rolü kimin üstlenebileceği ve üstleneceği sorusunu gündeme getirmektedir.
İkinci engel ise düzenleyici ortamdır. Şu anda, önemli düzenleyici zorluklarla karşılaşmadan tokenize varlıklar için bir piyasa oluşturmaya yönelik net bir çerçeve bulunmamaktadır. ABD’de karmaşık düzenleyici ortam bu tür piyasaların kurulmasını zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte, büyük perakende pazarı ve kripto yatırım ve ticareti için daha sıcak bir düzenleyici çerçeveye sahip olan Avrupa, tokenize varlıkların geliştirilmesi için daha uygun bir aday olarak görünmektedir.
Avrupa: Tokenlaştırma için daha net bir ufuk
Avrupa’nın kripto para ve blok zinciri teknolojisine yönelik düzenleyici yaklaşımı ABD’ye kıyasla daha ilerici olmuştur. AB, MiCA (Markets in Crypto-Assets) olarak bilinen ve Üye Devletler arasındaki düzenlemeleri uyumlu hale getirmeyi ve yatırımcı korumasını sağlarken yeniliği teşvik etmeyi amaçlayan kripto varlıkları için kapsamlı bir çerçeve üzerinde aktif olarak çalışmaktadır.
Reel varlıkların tokenleştirilmesine yönelik beklentiler çok büyük, ancak likidite ve düzenleyici zorlukların ele alınması gerekiyor. Avrupa, daha sıcak bir düzenleyici çerçeve sayesinde inovasyon için daha verimli bir zemin sunarak bu devrimin ön saflarında yer alıyor gibi görünüyor.
